7 Ocak 2011 Cuma

İMKANSIZ

Kötü bir gündü. Görevimi başarıyla tamamlamama rağmen boktandı herşey. Evet, benim de işlerim oluyor. Öyle başıboş, keyfine düşkün biri sanıyorsunuz beni. Fena halde aldanıyorsunuz oysa. Oldukça yoğun bir gündemim var. Mesela bu aralar görevim ‘Tudi’yi izlemek. Tudi kim mi? İşverenimin sevgilisi. Daha doğrusu, ikisi yeni bir ilişkinin ilk evresini tamamlamak üzereler. İşverenim, yani patronum bu adama oldukça tutulmuş durumda. Galiba bu yüzden de beni tuttu. Tuhaf bir kadın. Beni araştırıp bulmasından görev tanımına kadar her hususta tavrı ve sözleri garipti. Buna daha sonra değineceğim.
Her görevde bir kod adım var. Bu görevde adım, Hamiyet. Patronumun seçimi. Pek bayıldığımı söyleyemem. Eski moda bir isim sonuçta. Üstelik hantal ve sıkıcı da denebilir. Benim tam zıttım yani. Ama olsun. Bu görevde önemli olan ismim değil, cismim. Başlangıçta ‘çocuk oyuncağı’ demiştim kendi kendime. İnsanları pek sevmem. İşimi de bu nedenle hiç mi hiç içselleştirmem. Neticede en sevdiğim şeyi yaparak hayatımı kazanıyorum. Nasıl mı? Ona da daha sonra geleceğim.
Tudi... Gerçek adı değil elbette. Çevresi ona böyle hitap ediyor. Tam 33 gündür onu izliyorum. Almanya’da göreve çağrıldım. Essen’de. Bilirsiniz belki. Bu yaz Almanya’nın çok sıcak olacağını öğrendiğimde ailemle oraya göç ettik. Tudi de yıllarca orada yaşamış. Son 6 yıldır İstanbul’da yaşıyor. Ancak Almanya onun için başka. Almanya’da havalimanında karşıladım onu. Beni görmedi tabii. Farketmedi bile. Ensesinde, bacaklarında, kolunda, göğüs kıllarının arasında gezinirken tanımaya başladım onu. Ve... kıyamadım. Meslek hayatımda ilk defa bir insanın teninde bu kadar gezinip içgüdülerimin buyruklarınauymadım, uyamadım.
Patronumla Tudi arasındaki ilişkinin boyutlarını da Almanya’da anladım. Basit, sıradan bir flört değildi. Patronum kadar cins bir kadını isteyen bir erkeği düşünemiyordum. Zaten işim de düşünmek değildi. Ama severim ben insanları incelemeyi. Sonuçta ruhları var. Kimi kötü kimi iyi diye de ayırtemiyorum. Her ruhun içinde yumuşak, sert, iyi, kötü, gizemli, sıkıcı renkler var. Ve patronumla Tudi de tüm bunların karışımını birbirlerine yansıtmaktan korkmayan tipler. Geçmişlerini araştırmaktan kendimi alamadım. İlginç bir ikili çıktı ortaya. Aslında hiç uygun değiller birbirlerine. Ama bir şey var, sağlam bir şey. İşte bunu gördüğümde kıskanmaya başladım. Ve Tudi’yi istedim, kendime...
İş hayatım var diyorum ya, esasen dönemsel çalışıyorum. Yani yılda 6 ay kadar. Geri kalan 6 ay seyahatle geçiyor. Yolculuklarımız mecburi de olabiliyor. Kısacası kaçtığımız çok şey var. Bizi öldürmek isteyen kimyasallar ve canlılar günbegün artıyor. Bir ölüm kalım savaşı demekle hiç de abartmış olmam. Tudi’den önceki seyahatte az daha bir yarasa tarafından öldürülüyordum. Zor kurtardım kendimi. Annemi ise sizden biri öldürmüştü, hem de gözlerimin önünde. Vahşetinize o kadar yakından ilk kez tanık olmuştum. Nefret mi? Sizin bu duygunuz bizim dünyamızda yoktur. Korku mu? Bakın işte bu vardır. Korkuyla kaçarız. Evet, biz de saldırırız. Yapacak bir şey yok. Tabiatımızda var. Sizde olmamasına rağmen yüzyıllardır doğaya saldırıyorsunuz. Kim iyi kim kötü acaba?...
Konuk olduğum yaşamlardan pek etkilenmem normalde. Akılcı yaklaşırım. Empati falan kurmam, kuramam zaten. Okumam yazmam, yön duygum, gözyaşım yok. İnar derseniz, o var. İçgüdülerimin çok önemli bir yanıdır inat. Direnmek de denebilir. Evet, anlamışsınızdır. Farklıyım ben. Bununla da mutluyum. Aşk mı? Siz insanların uydurması bu. Hormonlarınızın çağrılarına hemen de ‘aşk’ diyiveriyorsunuz.
Son 5 gündür ise bu adama dokunuyorum, hatta onu emiyorum. Emmeyi hiç planlamıyordum. Ancak Tudi, İstanbul’da döndükten sonra patronumla epey yakınlaştı. Anlarsınız işte. Seksinizden bahsediyorum. Siz ‘sevişmek’ demek istiyorsunuz genel olarak. Böylelikle kendinizi daha az hayvan hissettiğinizi sanıyorsunuz. Çok aptalsınız.  İşte Tudi ile patronum yakınlaştıkça kızdım. Hayır, öfkelendim. Aşk bu mu? Direncinizin kırıldığı ana ya da duruma mı aşk diyorsunuz? Yoksa kendinizi tanıyamayacak kadar öfkeyle kuşatılma hali mi?

Yalnızım... Çok yalnız, hem de. Siz anlayamazsınız tabii bunu. Yani benimki gibi bir yalnızlığı. Benim gibileri sevmezsiniz siz insanlar. Bir an bile tereddüt etmeden öldürürsünüz. Narin bedenimin çektiği acıyı umursamazsınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder